Kategorisi: Diğer Fıkralar
25/05 2008

Can Ataklı’nın Köşesinde Fıkralar Dizisi

Pazar günlerinin keyfi başka. Biliyorsunuz pazarları güncel konular yerine biraz daha keyifli yazılar seçmeye çalışıyorum. Keyif deyince de akla ilk gelen tabii ki fıkralar. Siz değerli okurlardan pek çok fıkra ya da fıkra kadar komik olay geliyor her gün. Bunları elimden geldiğince diğer okurlarla paylaşmaya çalışıyorum. Ancak sürekli ve özgün fıkralar gönderen bir isim var. Yıldırım Tuna. Sevgili Yıldırım Tuna’dan neredeyse hergün bir fıkra alıyorum. Bu hafta dedim ki “sayfadaki tüm fıkraları ondan gelenlerle derleyeyim.” Buyrun birlikte okuyup gülelim biraz.

Anneannen burada

Patronu yanında çalışan elemanına “Ölümden sonra yaşama inanır mısın?” diye sormuş.“Evet” demiş delikanlı. Patron “Güzel, bu işimizi kolaylaştıracak” demiş ve sürdürmüş: “Geçen hafta anneannen öldüğü için izin almıştın ya, kendileri bu sabah büronuza sizi ziyarete geldiler!”

Kurbağa prens

Çok genç ve güzel kadın evinin bahçesinde yürürken bir ses duymuş.

“Güzel kadın… Güzel kadın…” Etrafa bakmış, orada sadece bir kurbağa varmış. Yürümeye devam etmiş, kurbağa tekrar seslenmiş: “Güzel kadın, eğer beni evine alıp yastığının üzerinde uyumama izin verirsen çok yakışıklı bir prens olacağım”.

Çok sıkıcı bir gün geçirdiği için kurbağanın söylediklerine inanmasa da denemek istemiş, kurbağayı eve almış ve onu yatağının ucunda uyutmuş. Ertesi sabah uyandığında yatağında ne bulmuş tahmin edin! Yanında son derece yakışıklı çırılçıplak bir delikanlı yatıyor!

Bu hikâyeye inandınız mı?

Gittiği iş seyahati programından önce dönen kocası da inanmamış!

Bademden buyur

Tur otobüsü şoförünün omzuna dokunulunca adam hafifçe başını çevirmiş, bir bakmış ki elinde bir avuç badem, yaşlı bir kadın durmaktaymış. Teşekkür ederek almış bademleri ve yemiş. 15 dakika sonra yaşlı kadın tekrar şöförün omuzuna dokunup bir avuç daha badem vermiş ve bu ikramı 5 kere daha yapınca, “Zahmet ediyorsunuz efendim” demiş saygılı şoför, “Hep bana yedirdiniz, biraz da kendiniz yesenize”. Yaşlı kadın, “Çiğneyemiyorum evladım” demiş, “Dişlerim yok”. Şoför meraklanıp sormuş: “O halde niye satın alıyorsunuz o zaman?” Kadının cevabı şöyle olmuş: “Evladım ben sadece üzerindeki çikolata kaplamasını emmesini seviyorum!”

Neden polis?

Ünlü güftekâr ve tamburi Osman Nihat Beyefendi çapkınlığı ile pek meşhurmuş. Ankara’da bulunduğu sıralarda güzel bir gün Kızılay’a doğru yürürken hemen önünde çok güzel endamlı, alımlı çalımlı bir kadını görmüş.

Osman Nihat Bey kadına biraz yaklaşarak başlamış dil dökmeye:“Aman Yarabbi! Ne güzel endamınız var! Şu belin inceliğine bakın. Ya saçların omuzlara dökülüşü…”

Kadın omzunun üzerinden arkasına şöyle bir bakıp, kafasını çevirmiş ve yoluna devam etmiş. Osman Nihat Bey kadının peşini bırakmamış ve dil dökmeye devam etmiş:“Bacaklarınızın güzelliği, keklik gibi sekişiniz ne de hoş. Sizinle birlikte olmak her halde hayata bedeldir…”

Ve daha neler, ne dil dökmeler. Tam bu sırada Kızılay Meydanı’na yaklaşmışlar. Dört yol ağzına, polisin olduğu yere geldiklerinde kadın öfkeli öfkeli Osman Nihat Bey’e dönmüş,“Bakın şimdi polise veririm!” demiş.

Osman Nihat, masumane bir tavır takınıp, ses tonunu yumuşatmış,“Aman hanımefendi” demiş, “Ben bir saattir yalvarıyorum. Niye polise?”

Büyücünün fendi

Adamın biri bara gelmiş, “Barmen, iki duble viski” demiş, “Biri bana diğeri en yakın arkadaşıma”. Barmen, “İkisini de hemen mi istiyorsunuz yoksa arkadaşınızın gelmesini bekleyecek misiniz?” diye sormuş. “Hemen istiyorum! arkadaşım cebimde!” demiş adam ve cebinden barın üzerine beş santim boyunda bir adam çıkartmış.

“Yani o kadar içebilir mi bu küçük adam?” diye hayretle sormuş barmen. “Tabii!” demiş adam ve küçük adam da barmenin koyduğu dublenin tamamını içmiş. “Harika!” demiş barmen, “Başka ne yapabiliyor? Yürüyebiliyor mu?”

Adam barın sonuna madeni bir para koymuş, “Hey John” demiş, “Git o parayı getir”. Küçük adam koşmuş barın sonuna, bozuk parayı kucaklamış ve götürüp adama vermiş. Barmen hayretler içerisinde, “İnanılmaz” demiş, “Başka… Başka ne yapabiliyor? Konuşabiliyor mu?” Şaşkınlıkla bakmış adam barmene, “Konuşmak mı? Tabii konuşuyor. Hey John! Hani Afrika’nın içlerine gitmiştik, safariye. Av yaparken, sen orada kaldığımız kabilenin önünde köyün büyücüsüne herkesin içerisinde ‘Beni büyülerine inandıramazsın dolandırıcı’ diye bağırmıştın. Onu anlatsana!”

Makine parçası

Çocuk annesine sormus: “İnsanların vücudunu meydana getiren parçalar makine parçaları gibi gevşerler mi?” diye. “Aa…” demiş annesi, “Hiç öyle şey olur mu, nerden çıktı bu şimdi?” Çocuk, “Duydum, hem de babamdan” demiş, “Geçen gün babam arkadaşına sekreterinin göğüslerini nasıl sıkıştırdığını anlatıyordu!”

Tavuk göğsü

Adam oturduğu eve yakın süpermarketin “İndirimli tavuk göğsü” satışına başladığını duyar duymaz hemen koşmuş, ama biraz gecikmiş. Yoğun talep nedeniyle geriye 1-2 tane ezilmiş minicik paket kalmış. Reyondaki kıza, “Bunlar çok küçük” demiş, “Karım çerkez tavuğu yapacak bana en az 2 büyük paket lazım”. Tezgahtar kız, “Merak etmeyin” demiş, “İçeride 1 tepsi daha var, siz alışverişinize devam edin ben hazırlar sizi anons ettiririm”.

Biraz sonra marketin hoparlörlerinden şöyle bir anons duyulmuş: “İki büyük göğüs isteyen beyefendi. Göğüsler hazır, reyonun arkasında sizi bekliyorum”.

*****

Gazetede Yayınlanma Tarihi: 25.05.2008 Pazar ( Vatan Gazetesi )

 

KULLANICI YORUMLARI

Yorum bırakmak istiyorsanız ekanı aşağıya kaydırarak Yorum Form'una ulaşabilirsiniz.

Henüz bu yazıyla ilgili yorum yapılmamıştır; "Can Ataklı’nın Köşesinde Fıkralar Dizisi".