Aşağıdaki mektup yavrukurt kampına giden bir çocuk tarafından anne ve babasına yazılmış. Kendinizi anne-baba yerine koyun ve okurken kalp krizi geçirip geçirmeyeceğinizi bir düşünün bakalım…
Sevgili Anne ve Babacığım..
TV’deki sel felâketini izlemiş olduğunuzu düşünen oymakbaşımız endişe etmeyesiniz diye size mektup yazmamızı söyledi.
Hepimiz iyiyiz, sadece 1 çadırımızı ve 2 uyku tulumumuzu sel aldı.. Allah’tan selin tam vuracağı anda tuvaletimi yapmak için çadırdan ayrılmışım.. Haa, Aydın’ın annesine onun da iyi olduğunu bildirin, kolu alçılandı kendisi yazamıyor..
Kurtarma ekibi şimşek çaktığında ortalık aydınlanmasaydı Aydın’ı biraz zor bulurlardı, haber vermeden gece yarısı kamptan ayrılmış.. Kendisi “Haber verdim..” diyor ama kamp ateşine benzin döktüğümüzde olan patlamadan duyulmamış olabilir.. Islak odunlar tutuşmuyor tabii ama o patlamada çadırlar ve bazı giysilerimiz tutuştu.. Orhan’ın saçları ve kaşları tekrar uzayana kadar biraz komik görünecek tabii.. Deri büzüşmeseydi iyiydi ama neyse…
Bizi buraya getiren otobüsü tamir edebilirse oymakbaşı “Salı günü belki evde olabilirsiniz” diyor.. Frenleri dışında çok kötü durumda değildi.. 18 kişilik midibüse 45 kişi binildiği için mi frenler hiç tutmuyor bilemiyorum..
Oymakbaşımız harika bir insan, polisin olmadığı dağ yollarında arkadaşımız Sibel’i kucağına oturtup midibüs kullanmasını öğretiyor.. Bu yolda sadece tomruk yüklü kamyonlar var.
Oymakbaşı gıcık biri değil.. Kanoya binerken “İlla can yeleğinizi giyin” diye ısrar etmiyor.. Aklı fikri otobüsü tamir etmekte olduğu için rahatız.
İlk yardım ile ilgili epey tecrübemiz oldu. Cüneyt’in kolu yardan aşağı atlarken boydan boya yarılınca çantadaki bütün dikiş setini bitirdik. Yara öyle derin ki ameliyat ipi anca yetti.
Şimdi kasabaya gidip mektupları postaya vereceğiz, biraz içki ve fişek alacağız. Beni merak etmeyin, bu gece en mutlu gecem olacak, oymakbaşının çadırında yatma sırası bana geldi.. Ellerinizden öperim, oğlunuz Alican…
Vatan Gazetesi, 27.12.2009 Pazar